Barış Gönenen: Tiyatronun gerçeği söyleme cesaretini bulması gerek
10 mins read

Barış Gönenen: Tiyatronun gerçeği söyleme cesaretini bulması gerek

Sam Holcroft’un yazdığı, İlksen Başarır’ın çevirdiği, İlham Yazar’ın yönettiği ve Aytek Şayan, Barış Gönenen, Begüm Akkaya, Uğur Uzunel ve Serhat Barış’ın oynadığı DasDas’ın yeni oyunu ‘Ayna’ izleyicileriyle buluşmaya başladı.

Oyunun özetinde şöyle yazıyor: “Leyla ve Joel nikah törenlerinde sizleri yanlarında görmekten mutluluk duyacak. Günlük ve biraz şık kıyafetlerinizi giyebilirsiniz. Kapılar 20.30’da kapandıktan sonra Leyla ve Joel evlilik yeminlerini edecekler. Ve işaret gelir gelmez eğlence başlayacak. Dünyanın bir köşesindeki totaliter bir rejimde tüm sanat eserlerinin Kültür Bakanlığı tarafından onaylanması gerekmektedir. Bir tiyatro grubu kendi oyunlarını oynamak için kendilerine yeni bir yol bulurlar. ‘Ayna’, her şeyin değersizleştiği bir toplumda aşkın ve adaletin arandığı çok eğlenceli ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı bir oyun.”

‘Ayna’ yoluna devam ederken biz de ekibe sorularımızı yönelttik.

‘BU OYUN, TİYATRONUN AKTİVİZM GÜCÜNÜ HİSSETMEMİ SAĞLIYOR’

‘Ayna’, zamansız-mekansız olduğu kadar güncele de hitap eden politik bir oyun. ‘Ayna’yı ilk okuduğunuzda neler düşündüğünüzü, oynamaya nasıl karar verdiğinizi ve bu oyunla neler hedeflediğinizi bizimle paylaşır mısınız?

Aytek Şayan: Aslında bu soruların cevabı, sorunun başında söylediğiniz cümle. ‘Ayna’, zamanın ruhunu yakalayan bir söylem içeriyor. Sanatın toplum mühendisliği için nasıl kullandığını, gerçeklerin nasıl ve neden manipüle edildiğini anlatıyor. Doğal olarak ne kadar zamansız-mekansız görünse de okuduğumda her şeyin çok tanıdık olduğunu hissettim. Hatta yazarın kurduğu bu distopyanın bizim gerçekliğimiz olduğunu ve benim de bu anlatının bir parçası olmam gerektiğini düşündüm. Aslında çok düşünerek de değil, içgüdüsel olarak mutlaka bu oyunu oynayalım istedim. Metnin, bizim oyuncuların, tüm ekibin mutlaka eksikleri vardır ama ilk günden itibaren tek bir şeyde dürüst olsak bile yeter diye düşünüyorum o da “samimiyet”. Bu oyun size “yalan” söylemiyor, “gerçek” diye anlatılanların “yalan” olduğunu gösteriyor. Oyun devam ettiği sürece seyirciyle bu “gerçeği” dürüstçe paylaşmayı ve bu fikrin etrafında çoğalmayı umut ediyorum.

Barış Gönenen: Oyunu yazın İlksen Başarır yollayıp okumamı istedi. Okur okumaz oyunu çok sevdim. Yabancı bir dilde yazılmış olsa da Türkiye’de sahnelenmesinin çok kıymetli olduğunu düşündüm. Tam olarak içinden geçtiğimiz dönemde sahnede oyunun sözünü söylemekten büyük bir keyif alıyorum. Bazı oyunlar biz oyunculara sahneden söz söyleme hakkı verir. Bu çok kıymetlidir. Tiyatronun aktivizm gücünü hissetmemi sağlıyor bu oyunu oynamak.

Uğur Uzunel: Sevdim öncelikle. İlk okuduğum zaman “akıllı bir oyun” dedim. İngiliz bir yazarın yazmış olmasına rağmen, meselenin bu topraklarda nerdeyse birebir olduğunu görmek şaşırtıcıydı da. Tarihimiz, yakın tarihimiz hep göz alıcı bir parlaklıkla anlatılıyor. Genelde böyle filmler, diziler izliyoruz. Geçmiş yaralarımızı deşmek, bir özeleştiri vermek şöyle dursun, ne kadar hatasız, ne kadar kusursuz olduğumuzla övünüp duruyoruz. Ya da ülke yangın yeri gibiyken, gündemimiz akıl almaz kötüyken, özellikle televizyonda bu konuları hiç görmüyoruz. Sanat dünyamız gündemden kopuk. Bazı meseleler hiç yokmuş gibi davranıyor hikaye anlatıcıları. Kadın cinayetleri yok, çocuk istismarı yok, LGBT bireylerine şiddet ve ayrımcılık yok, ekonomik kriz yok, hayvan katli yok, yozlaşma yok, liyakatsiz bir dünya yok… Ne bileyim, daha bir sürü şeye sanat dünyamızda yer yok. Devlet eliyle üretilen sanatta bu hikayelere hiç rastlamadım. Yok mu yani böyle gündemler?

Bu oyun üzerinden hedeflediğim özel bir şey tabii ki yok, oyunu hakkıyla oynamak, seyircimize iyi zaman geçirtmek istiyorum. Ama genel olarak bir meselesi olan metinlerde olmak bana doğru geliyor. “Ayna” sanatta yapılan bu manipülasyonlar, sansür ve baskı ile ilgili çok güzel şeyler tartışıyor. Oynamak da eğlenceli.

‘BİZLER ŞU AN HAKİKAT ÖTESİ DÖNEMİ YAŞIYORUZ’

Sanat, özü itibarıyla yıkıcı ve dönüştürücü bir güce sahiptir. Bu gücünü de gerçeklikle kurduğu ilişkiden alır. İktidar sahipleri, zaman zaman gerçeği kontrol etmek için sanatı, zaman zaman da sanatı kontrol etmek için gerçeği kullanırlar. Oyun özelinde düşünürsek; gerçeğin, nerede durduğumuza ve nasıl yorumladığımıza bağlı olarak değiştiğini söyleyebilir miyiz yoksa gerçek bir ve tektir ve yapılması gereken şey ona sadece kulak vermek midir?

Aytek Şayan: Elbette sanat bağlamında düşündüğümüzde “gerçek”, bireylerin yaratıcı bakış açılarıyla bazen olduğundan ve göründüğünde farklı yorumlanarak ortaya konabilir. Ama bunu yaparken o “gerçek”ten yola çıkar ve en nihayetinde bu bir anlama çabasıdır. Fakat oyun özelinde baktığımızda ise “sanat” adı altında gerçeğin üzerinin örtülüp “yalan”larla toplumun beyninin yıkandığını görüyoruz. Dolayasıyla bu durumda tek ihtiyacımız olan şey -bir ve tek olan- “gerçek”.

Barış Gönenen: Bizler şu an hakikat ötesi dönemi yaşıyoruz. Gerçeğin sürekli bükülerek önümüze konduğu bir dönemden geçiyoruz. Dolaysıyla ısrarla hakikatin yanında durmak her zamankinden çok daha politik bir duruş gerektiriyor. Dünya üzerindeki baskıcı rejimler toplumları alternatif bir gerçeklik yaratarak dizayn ediyor. Alternatif bir tarih, alternatif bir ahlak ve alternatif bir gerçek insanları bir arada tutmaya yetiyor. Çünkü toplum kendi rızası ile gerçekle olan ilişkisini yitirdi. Mesleğimizin bir uzantısı olan TV dizileri de bu politikalara hizmet ediyor. Hayatın ve tarihin kendisiyle hiçbir ilişkisi olmayan bu bükülmüş gerçeklik topluma hakikat olarak yansıtılıyor. Bütün bu mühendislik karşısında tiyatronun gerçeği söyleme cesaretini bulması gerek. Tiyatro her zaman tarihsel görevini yerine getirmiş ve hakikati konuşmuştur. Tiyatroculara ve seyircilere düşen görev ise bu sesi büyütmek olmalı. Gerçek tek ve gerçeğe kulağını kapatan topluma sanat yoluyla ulaşmak mümkün.

Uğur Uzunel: Üzerine muhabbet etmelik bir soru. Bir röportaj sorusu için fazla derin. Kısa derli toplu bir cevap verebilmem pek mümkün değil gibi geldi. Yani, hepimizin gözü önünde bir olay oluyor; bir deprem oluyor örneğin. Etkilenen birçok şehirde korkunç kayıplar yaşanıyor. Tüm ihmaller gözümüzün önüne seriliyor bir an. Yetkili organların tüm organizasyon becerisini izliyoruz süreç boyunca. Afetzede şehirlere gidip görüyoruz. Her şey gözümüzün önünde, gerçek açık seçik duruyor, değil mi? Ama bir manipülasyon, bir gerçeği çarpıtma izliyorsunuz. Hatta üstüne siz gerçeği söylememekle suçlanıp hakarete uğrayabiliyorsunuz. Hatta tutuklanabiliyorsunuz. Neden sonuç ilişkileri kurarak dövizin geleceği yeri tahmin edenler falan tutuklandı bir ara. Sonra ne oldu, döviz o tahminleri de geçti. Gerçekmiş işte söylenen. Bir sürü toplumsal olay oldu, bir sürü gerçekle karşılaştık. Neresinden tartışmalıyız bu soruyu bilemedim. Olay öylece orada duruyor ama bin tane gerçek var. Galiba gerçek dünyayı nerden algıladığımıza göre esneklik gösteriyor. Ortada öyle durduğu halde. Uzun konu bu. Muhabbetlik konu.

‘DASDAS BU YIL SEKİZİNCİ SEZONUNA GİRİYOR’

DasDas’ın ismini her geçen gün daha çok duyuyoruz. İzleyicilere, tiyatro oyunlarının yanı sıra konserler ve stand-up performansları da sunuyorsunuz. Yeni sezonun başladığı şu günlerde DasDas’ın masasında neler olduğunu ve ileride ne gibi sürprizlerle karşılaşacağımızı anlatır mısınız?

İlksen Başarır: DasDas bu yıl sekizinci sezonuna giriyor. Sezonu da ‘Ayna’yla açtığımız için çok heyecanlıyız. Tüm ekibin çok sevdiği, sahnelemekten çok mutlu olduğumuz bir oyun. Yeni sezonda ağırlık tabii ki tiyatro olacak. Bu yıl, iki oyun daha yapmayı planlıyoruz. Konserlerle ilgili de ilk defa DasDas’ta ağırlayacağımız isimler var; Gevende, Duman gibi. Aralık ayında başlayacak bir “unplugged” konser serisi olacak. Bizim de severek dinlediğimiz bazı podcast ekiplerini sahnede ağırlayacağız. Üç yıldır dünyaca önemli tiyatro gruplarının programında olduğu İO Uluslararası Tiyatro Festivali yine devam edecek. Herkes için çok iyi bir sezon olmasını diliyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir